Satrançta Herşey Mübah Mı?
Çok iyi bilinen bir söz aşkta ve savaşta herşey mübah olduğunu söyler.
Bizim çok sevdiğimiz satranç ise aslında hem aşk hem de savaş.
Satrancın 64 karede savaş olduğu oldukça aşikarken, peki ya aşk? Peki, Twitter etiketlerinden #WhyILoveChess 'e bir göz atın ve orada bir sürü satranç aşkı bulacaksınız!
Peki, satrançta herşey mübahsa, o zaman neden 20 yıl önce popüler bir satranç sunucusunda profilime şunu yazdım: "Satranç oyuncularının sevmediğim başka bir kategorisi ise [bir] Şah ve Kaleye karşı Şah ve Kale tarzı oyunsonunda oynayıp zamandan kazanmaya çalışarak satranca ve satranç oyuncularına karşı saygısızlık gösterenler"?
Gerçekten de böyle durumlardan nefret ediyorum. İşte o sıralarda turnuvalarımın birinde oynadığım maçlardan bir konum:
Fazladan piyonumu dönüştürmeye çalışarak uzun süre kazanç için oynadım, ancak minör taşlarımın son setini değiştiğimizde beraberlik teklif ettim. Sürpriz bir şekilde, rakibim bu teklifi reddetti! O dakikada ani ölüm zaman kontrolüne ulaşmıştık ve benim saatimde rakibimin beş dakikasına karşılık sadece iki dakika vardı. Oyun 20 yıl önce oynandığından, analog bir satranç saati kullanıyorduk, bu nedenle zaman ertelemesi mümkün değildi.
Rakibimin berabere teklifimi reddettiğini duyunca kulaklarıma inanamadım. Bu internet üzerinden oynanan bir yıldırım oyunu değildi, dolayısıyla buna benzer bir konumda bir GM'nin başka bir GM'nin bayrağını düşürme fikri bana akıl almaz geliyordu. Turnuva direktörüne zaman ertelemeli bir dijital saat sormadan önce, rakibimi doğru anladığımı teyit etmeye karar verdim.
"Gerçekten bu konumu bir kazanç için oynayacaksın, öyle mi? diye sordum. O noktada rakibim birden transtan çıktı, gülümsedi ve "Ah, tabii ki hayır, özür dilerim," dedi, böylece en azından bu oyunsonunu oynayarak kendimizi utandırmadık.
Burada "kendimizi utandırmak" dedim çünkü tahmin edebileceğiniz gibi berabere teklifim geri çevrildikten ve zaman ertelemeli bir saat elde ettikten sonra bu konumda, özellikle de Beyaz'ın her iki piyonunu kaybetmesine rağmen, tabii ki kalemi uyumadığım sürece, kaybetmesine imkan olmayacağından dolayı, kazanç için oynamaya başlardım.
Görebileceğiniz gibi, çok uzun zamandır "ölü-berabere" konumları kazanç için oynamayı, rakibin bayrağını düşürmeye çalışmayı, sportmenliğe aykırı bir şey olarak değerlendirdim.
Bu nedenle, her zaman "eğer rakibim daha iyi hamleler yapmak için benden daha yavaş oynarsa ve ben zaman kazanmak için hamlelerimin kalitesini feda ederek ondan daha hızlı oynarsam, o zaman neden oyunun sonunda zaman avantajımı kullanmayayım ki?" gibi argümanlarla dalga geçtim. Bir insan yaş aldıkça, yavaşça farklı fikirler ve bazen - yazar burada iç çekiyor- diğer insanların haklı ve kendinin yanlış olduğunu öğreniyor! Bu nedenle bu konu hakkında düşünmeye başladım.
Yıllar boyu izlediğim skolastik turnuvaların ardından, aşağıdaki konuma benzer bir konuma ulaşan sayısız oyun gözlemledim:
Çocuklar saatleri olmasa dahi oynamaya devam ediyorlar, bu nedenle onların asıl amacı rakiplerinin bayrağını düşürmek değil. Sadece satranç oynuyorlar! Size garanti verebilirim ki genellikle oyunculardan biri kazanır çünkü bu tip turnuvalarda beraberliklere pek sık rastlanmıyor! Tabii ki reytingi 1000 (ABD Satranç Federasyonu puanlama sisteminde USCF) altında olan satranç oyuncularından bahsediyorum.
Böyle bir konumda bir ustanın başka bir ustayı yenmeye çalışması sportmenliğe aykırı gibi görünebilir. Ancak burada esas soru hangi konumun belirli bir seviyede oynanmaya uygun olduğunu ve hangi seviyede böyle bir konumu oynamanın saldırgan bir davranış haline geldiğini belirlemek?
Mesela bir kaç hafta önce analiz ettiğimiz bir oyuna bakalım:
Orada şunu yazmıştım: "Nakamura'yı ölü berabere bir konumu oynadığı için suçlamayın. O doğuştan pratik şanslar için oynayan bir mücadeleci. Bu strateji ona birçok ekstra puan getirdi."
Peki, sadece rakibinin bayrağını düşürmeyi umarak akılsızca taşları tahtanın her yanında oynatan bir oyuncu karşısında pratik şansları gördüğü sürece oynamaya devam eden bir savaşçıyı birbirinden ayıran ince çizgi nerede?
İşte bunu düşünmek için başka bir örnek:
Böyle bir konumda bir süper GM başka bir süper GM karşısında terk mi etmeli? Karjakin acı sona kadar oynadığı için ağır şekilde eleştirilmişti. Şahsen ben Siyah olarak bu konumu oynamaktan oldukça utanç duyardım ve kesinlikle terk ederdim. Ancak sonunda Karjakin mucizevi bir şekilde bir berabereyle kurtuldu:
Bu arada, bu oyun maçlarının karar alıcı oyunuydu ve bu beraberliğin sonucunda, GM Karjakin oldukça yüklü bir emlak ödülü kazandı. Peki, söylentilere göre etik olmayan davranışı yüzünden eleştirilmeli ya da umutsuz bir konumda bırakmayan savaşçı ruhu nedeniyle övülmeli mi?
Bu ve buna benzer sorulara olan cevabım bir süre önce barizken, şimdi o kadar da emin değilim. Ne yazık ki, birçok durumda, kendi düşündüğümüzün tam aksine bir görüş duyduğumuzda bunu sadece başımızdan atıyoruz. Ve belki de bu bizim modern toplumumuzun en büyük problemlerimizden biri. İşte bu nedenle ülkemiz siyasi olarak bölünmüş durumda: Birbirimizi dinlemiyoruz!
Okuyucularımızın toplu bilgeliğini duymak ve nihayetinde bu problemi çözmek istiyorum! O zaman, işte seçenekler burada:
- Kurallar dahilinde herşeyi yapabilirsin.
- Kırılmaması gereken bir takım yazısız kurallar vardır. (Kurallar nedir? Bu kurallar tüm seviyelere uygulanabilir mi veya her seviyenin kendine ait kuralları mı var?)
- Başka bir şey (kurallar, kimin umrunda?).
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bizlere yorum kısmında anlatın.